İlk olarak nerede ve ne zaman ortaya çıktığı bilinemese de tarihçiler kınanın en az beş bin yıllık bir geçmişe sahip olduğunu iddia ediyorlar.
Bin yıllardır devam eden göçler ve kültürel etkileşimler yüzünden kına ve kına geleneğinin tam olarak nerede ve ne zaman ortaya çıktığı bilinemiyor. Ancak tarihçiler kınanın en az beş bin yıldır hem kozmetik malzemesi hem de ilaç olarak kullanıldığını tahmin ediyor. Bazı bilim adamları ise kınanın tarih öncesi Hindistan’da ortaya çıktığına inanıyor. Öte yandan bir başka görüş de kınanın Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da kullanıldığını, Hindistan’a ise 12. yy’da Mısır Kralı tarafından getirildiği yönünde. Ayrıca, kınanın dokuz bin yıldan daha eski bir maziye sahip olduğunu belirten bazı dökümanlar olduğu da belirtiliyor.
Kına Ağacı
Kına, Arabistan’da yetişen kına ağacının yapraklarının kurutulup öğütülmesi ile elde ediliyor. Erkekler kına ile saç ve sakallarını boyarken, kadınlar ise saçlarını ve ellerini boyuyor. Kına sadece zenginler arasında değil, takı ve değerli mücevherler almaya gücü yetmeyen yoksullar arasında da, özellikle vücutlarını boyama konusunda, bir hayli popüler.
Kına soğutucu ve vücudu rahatsız etmeden kurutucu özelliklere sahiptir. Kına, vücuda sürülür, sertlikleri yumuşatır. Su ile kaynatılarak ateş yanığı üzerine sürülürse gayet faydalıdır. Soğutucu, hafif rutubet verici ve yumuşatıcı özelliğe sahiptir.
Osmanlı’da Kına Âdeti
Osmanlı döneminde kına gecesinde gelin, genç kızlar ve yengeler, bindallı adı verilen, kadife veya atlas üzerine dival tekniğinde işlemeli ağır elbiseler giyerler, gelinin yüzüne pullu al duvak örtülürdü. Damadın akrabalarından birkaç kişi, kınayı gümüş tepsi içinde ve üzerine iki mum dikerek gelin evine getirirlerdi. Bütün misafirler yerlerini aldıktan sonra, kayınvalide kendi getirdiği ipek kumaşı yolluk gibi önüne serdirirdi. Gelin ve arkadaşları, ellerinde yanan mumlarla ve gelinin başına bereket paraları saçarak davetlilerin yanına gelirlerdi.
Gelin, yere serilen kumaşın üzerinde yürüyerek iyi tanımadığı kayınvalidesinin elini öpmeye giderdi. Ortaya kuruyemiş, çörek, badem şekeri getirilir, kına gecesine özgü türkü ve maniler söylenerek gelin ağlatılır, bunun bereket getireceğine inanılırdı. Daha sonra gelin bir yastığa oturtulur, kayınvaldesi avucunun ortasına bir altın koyar, mutlu evliliği olan bir hanım tarafından avuçlarına, parmak uçlarına ve ayak başparmaklarına kına yakılırdı. Gelin avucundaki bu altını uğur ve bereket için saklardı. Arkadaşları da kısmetleri açık olsun diye kendi ellerine kına yakarlardı.